6 Eylül 2013 Cuma

Milliyetçilik, Irkçılık ve İslam



Milliyetçilik üzerine yapılan tartışmaların düşündürücü bir taraf var ; milliyetçilik hakkında görüş belirten bazı insanların konuyu derinlemesine araştırma zahmetine katlanmadan, kulaktan dolma ideolojik bilgilerle ya da ezberledikleri birkaç dini hükümle meseleyi izah ettiklerini sanmaktadırlar.

Araştırma, okuma, zahmetine katlanmadan, tarihi idrak etmeden ve bilmeden, dünyayı anlamadan, tek bir ideolojik kaynaktan beslenerek fikri yapılarını oluşturanlar milliyetçilik hakkında kolayca hüküm vermeleri, mesuliyet duygusundan yoksunluğun bir göstergesi olmakla birlikte gafletin, acziyetin ve ilimden yoksunluğun da bir sonucudur.Çoğu kez milliyetçilik; ırkçılıkla, faşistlikle, ulusalcılıkla karıştırılmaktadır. Kimileri milliyetçiliği kavmiyetçilik, ırkçılık olarak anlarken, kimileri faşistlik olarak algılamaktadır.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ 1789 FRANSIZ İHTİLALİYLE BAŞLAMAZ

Türk Milliyetçiliğine bakıştaki temel yanlış “Milliyetçilik, son iki yüz yılda dünyada en hızlı yayılan ideoloji... Siyasi bir düşünce olarak devletleşmesi ise 1789 Fransız ihtilali’yle olmuştur” anlayış ve yanlış bilgisinden kaynaklanmaktadır. Milliyetçiliğin ilk defa Fransız ihtilalıyla ortaya çıktığı sanan, batıcı ve zavallı beyinler bahsedilen ihtilaldan asırlar evvel milliyetçi duygularla taşa vurulan Orhun abidelerindeki yazıdan ya habersizdirler ya da bu gerçeği saklayıp, görmek istememektedirler. Orhun abidesinde geçen “Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İşte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan milletin üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım.” ifadesi milliyetçilik değil de, nedir? Bu nedenle Türk Milliyetçiliğini batının ve Yahudi’nin milliyetçilik anlayışıyla değerlendiremeyiz.

Buna göre milliyetçiliği değerlendirirseniz:
Fransızlar, Cezayir’i işgal edip orada on binlerce Müslüman’ı şehit edişini,
Ya da Filistin... Siyonist Yahudi, Filistin çocuklarının kollarını kırışını,
Filistinli bebeğin karnını deşişini,
Ve ya Amerika Irak’ı işgal ederek, Enerji bölgelerine hâkim oluşunu,
Ermenistan’ın Karabağ’ı,
Fransa’nın Mali’yi,
İngiltere’nin Folkland adalarını işgal edişini
O ülkelerin milliyetçiliği olarak takdim eder ve görürsünüz. Bu sizin Siyonizm’i ve emperyalizmi görmenizi engeller, hatta bunları örtmüş olursunuz.

İslamiyet akrabalık bağlarının geliştirilmesine, kuvvetlendirilmesine çok önem vermektedir. Fakat akrabalık bağının da sınırlarını çizmiştir. İslamiyet’e açıkça düşmanlık besleyen kişiler ile akrabalık bağı ortadan kalkmaktadır. Türk Milliyetçileri de İslam’ın koyduğu bu kurallara aynen uymaktadırlar.

Türk milliyetçileri, akrabalık bağının en büyük organizasyonu olan milletinin her ferdini sevmekte, onunla bağları kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Milli ve manevi değerlerimize düşman olan her kim olursa olsun, Türk Milliyetçilerinin öfkesini ve düşmanlığını kazanmaktadır.

Türk Milliyetçileri, üstünlüğün yalnızca takvada olduğuna inanmaktadır ve siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğünün olmadığının şuurundadır.

İslam kardeşliğinden bahseden bazı zevat, ne hikmetse, bu kardeşliğe Orta Asya’daki Türkler dâhil etmemektedir! 35 milyonluk Doğu Türkistan, kızıl Çin emperyalizmi altında inim inim inlerken ne hikmetse bu kardeşlik pek hatırlanmaz. Bu kardeşlik Yunanistan’da, Bulgaristan’da bulunan soydaşlarımıza sindirme politikaları uygulanırken pek umursanmaz. Yine Ermenilerin, Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgal etmesine, 1 milyondan fazla insanın evsiz, yurtsuz kalmasına dikkat çekilmez. İslam milletleri elbette kardeştir ve bu kardeşlik bağı kuvvetlendirilerek sürdürülmelidir. Filistin’de bizim kanayan yaramızdır, esir Doğu Türkistan’da! Fakat ne gariptir ki, aynı soydan, aynı dilden, aynı dinden olan milyonlarca Müslüman Türk kardeşimizi düşünmenin neresi ırkçılıktır, neresi kafatasçılıktır?

Türk Milliyetçiliği davası, ayet ve hadislere göre, bazılarının iddialarının aksine İslamiyet’e aykırı değildir. Bilakis İslam Türk milliyetçiliğinde olduğu gibi birleştirici, kaynaştırıcı ve antropolojik ırkçılık anlayışına sahip olmayan milli bir anlayışı desteklemektedir. Kendi çıkarlarına göre ayet ve hadislerin bir kısmını insanlara anlatarak, diğerlerini kasten söylemeyen sözde dindarlar iyi bilmelidirler ki, Türk Milliyetçiliği davası İslamiyet’e uygundur.

Türk Milliyetçiliği davası, ayet ve hadislere göre, bazılarının iddialarının aksine İslamiyet’e aykırı değildir. Bilakis İslam Türk milliyetçiliğinde olduğu gibi birleştirici, kaynaştırıcı ve antropolojik ırkçılık anlayışına sahip olmayan milli bir anlayışı desteklemektedir. Kendi çıkarlarına göre ayet ve hadislerin bir kısmını insanlara anlatarak, diğerlerini kasten söylemeyen sözde dindarlar iyi bilmelidirler ki, Türk Milliyetçiliği davası İslamiyet’e uygundur.

İSLAM, MİLLETİ REDDEDER Mİ?

İslam, milletlerin varlığını nasıl değerlendirmektedir? Bu konuyu incelemeye çalışalım. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bugünkü anlaşılan manasıyla milletten, Rum Sûresinin 22. ayetinde şöyle bahsedilmektedir:

“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.”

Hucurat Suresinin 13’ncü ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır:

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.”

Konuyla ilgi olarak başka bir ayette yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“O, sudan bir insan yaratıp ondan soy-sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Furkân Sûresinin 54)

Ayet-i kerimelerden de anlaşılacağı üzere Kur’an, milletlerin varlığını rabbimizin kudretinin delillerinden birisi olarak zikredilmektedir. O halde milletlerin yok olmasının engellenerek, varlığının devam ettirilmesi gerekmektedir.

Milliyeti inkâr ederek, insanları soysuzlaştırıp tek bir millete mensup kılmaya çalışmak, yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere dinimize uygun olmadığı gibi ilme, sosyolojiye ve mantığa da aykırıdır.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi milliyetçilik ile ırkçılık, kavmiyetçilik, ulusalcılık, faşistlik karıştırılmaktadır. Önce isterseniz milliyetçilik ile karıştırılan kavramların ne manaya geldiğinin, sözlük manasının ne olduğunu açıklayalım.

Ulusalcılık: Dini inanç ve kültür değerlerinden soyutlanarak ülke bütünlüğünün savunulması. Günümüz Türkiye’sinde Milliyetçiliğin en büyük düşmanıdır. Geçmişte başbaşka fikirleri savunan insanların, hiçbir kıstasa tabi olmadan duyulan kuru bir yurt sevgisidir.

Faşistlik: Kendi fikirlerinden başka hiçbir fikre yaşam hakkı tanımayan, baskıcı, otoriterlik. Faşizm, demokratik olmayan rejimlerde görülür. Ünlü faşistler: Adolf Hitler, Mussolini, Saddam Hüseyin, Lenin, Stalin vs. Faşistlik komünizmin olduğu yerde kendin tam olarak gösterir. Örneğin Sovyet Rusya’da kitle iletişim araçları komünist partisinin emrindedir ve komünizmin dışında herhangi bir fikre hizmet eden yayın organı kurmak, yönetmek yasaktır. Ve Sovyet Rusya’da yalnızca Pravda gazetesi vardı ve İşçi partisinin sözcülüğünü yapmakla mükellefti.

DİNİMİZDE IRKÇILIK YASAKTIR!

Yüce dinimiz İslamiyet ırkçılığı kesin ve açık bir şekilde yasaklamıştır. Bu konu da Kur’an-ı Kerim’de ayetler bulunmakla birlikte, Hz. Peygamberimizin hadis-i şerifleri de mevcuttur.

Hucurat Suresi 13 ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır.” Yine aynı şekilde Münâfikûn suresinin 8. ayetinde de “asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir” buyrulmaktadır.

Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere, İslam’a göre üstünlük takvada yani Allah’a yaklaşmadadır. Hiçbir kavmin, soyun, kişinin bir diğerine üstünlüğü takva haricinde söz konusu değildir.

İki cihanın serveri, gözümüzün nuru Hz. Muhammed (s.a.v) bu konuda Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmaktadır: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar da kardeştir. Allah katında en hayırlınız, Allah’tan en çok korkanınızdır. Arab’ın Acem’e, Acem’in de Arab’a, sarı ırkın siyah ırka, siyah ırkında sarı ırka üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”

Yine başka bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim ummiyye (gayesi İslam olmayan) bir bayrak altında bir asabiyete çağırırken veya bir asabiyete yardım ederken öldürülürce onun ölümü, cahiliye ölümü üzeredir." (Ravi:Cündeb İbnu Abdillah Hadis No:4798)

Yine bilinen bir örnektir. Hz. resul; kızı Fatıma'ya :"Ey Fatıma, peygamber kızıyım diye güvenme kıyamet günü ben bile seni kurtaramam " buyurmuşlardır. Burada da akraba olmanın ahirette kişiye hiçbir faydası ya da zararını olmayacağı açıkça ifade edilmiştir.

Konuyla ilgili diğer bir hadis de şöyledir:

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim de körü körüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü`min olanlarına hürmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim." (Ravi: Ebu Hüreyre Hadis No : 1729)

Ayetlerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılacağı üzere İslamiyet ırkçılığa şiddetle karşı çıkmakla ve onu yasaklamaktadır. Hiçbir ırkın, topluluğun ve de kişinin başka bir kişiye, topluluğa doğuştan gelen üstünlüğü söz konusu değildir. Üstünlük takvada yani Allah’a yaklaşmadadır. Üstünlüğün ölçüsü apaçık ortadadır ve takva üzere olduğunuzda yani Allah’a daha yakınlaştığınızda üstünlük elde etmiş olursunuz.

İSLAM’A GÖRE IRKÇILIK NEDİR?

Buraya kadar olan bölümde İslam’da millet kavramını ve İslam’ın ırkçılığa bakışını ortaya koymaya çalıştık. Yüce dinimiz İslam’ın millet kavramını ortaya koyduğunu ve ırkçılığı kesin bir şekilde yasakladığını izah ettik. Bu nokta da çok önemli bir soru akıllara gelmektedir ve bu soru İslam’da milliyetçilik meselesinin de düğüm noktasını oluşturmaktadır: Irkçılığı kesin bir dille yasaklayan İslam’da ırkçılık nedir? Veyahut İslam kime ırkçı demektedir? Bu soruya verilecek cevap meseleyi tamamen muğlâk olmaktan, anlaşılamamaktan çıkartacaktır. Milliyetçiliğe cephe alanlar ve onları aslı astarı olmayan ithamlarla suçlayanlar, her nedense bu konuya hiçbir şekilde değinmemekte, adeta saklamaya çalışmaktadırlar. Peygamber Efendimiz, ırkçılığı şöyle tarif etmektedir:

"Ey Allah`ın Resulü," dedim, "asabiyet nedir?" "Asabiyet," buyurdular, "zulümde kavmine yardım etmendir." (Ravi: Vasile İbnu`l-Eska Hadis No: 4800)

Hadis-i şerif’ten de apaçık anlaşıldığı üzere, ırkçılık; zulüm üzerinde olan, zulüm yapan kavmine yardım edilmesidir. Yani kişinin kavmini, milletini sevmesi ırkçılık değildir. Hatta Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadırlar:

Resulullah (sav) buyurdular ki: "En hayırlınız, (zulme düşerek) günah işlemedikçe aşiretini müdafaa edendir." (Ravi (r.a.): Süraka İbnu Malik el-Cu'şemi)

Yukarda ki bu hadis-i şeriften de apaçık anlaşılacağı üzere, günah işlemedikçe mensubu bulunduğumuz milleti, cemiyeti, kavmi ve aşireti müdafaa etmemiz yani savunmamız çok hayırlı bir davranış olarak görülmektedir. O halde milliyetçi olmamız, milli değerlere, aziz vatanımıza sahip çıkmamız örnek bir davranış olmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder