31 Ağustos 2013 Cumartesi

Mehmet Akif Ersoy için

Devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 1922 yılında söylemiş olduğu "Türkiye halkı, asırlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı bir yaşama gereği saymış bir milletin kahraman evlâtlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır!”  sözleri ebediyete söylenmiş İstiklal Marşımızı da en anlamlı ve güzel bir şekilde ifade etmektedir.
İstiklâl Marş’ımızı değerlendirirken, yazıldığı devri göz önünde bulundurmak lâzımdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihinde dört defa ayakta dinleyerek İstiklâl Marşı olarak kabul ettiği bu şiir, o yılların kutsal ve heyecanlı havası ile doludur. Onu o devir Türk edebiyatının en büyük sairlerinden biri olan Mehmet Akif yazmıştır. Mehmet Akif bugün, şiirlerinde sosyal duyguları anlatan, söylediklerini gerçekten duyan bir şairimizdir. İstiklâl mücadelesinin başladığı ilk günlerden itibaren gazete yazılarıyla, vaazlarıyla, hutbeleri ve şiirleriyle halkın mücadele bilincine ulaşması için elinden geleni yapan Mehmet Akif, İstanbul’da durmamış ve Anadolu’yu belde belde, köy köy dolaşarak İstiklal mücadelemizin önemini anlatmıştır.  Halkın bilinçlenmesinde faaliyetleriyle büyük emek sarf eden Akif, 1920’de Büyük Millet Meclisi’ne Burdur Mebusu olarak girmiş ve mücadelenin ruhunu, gerçek mahiyetini bu defa da halkın mümessillerine anlatmaya çalışmıştır. Çünkü mebusların bir kısmı büyük ümitsizliğe kapılmışlardır.
İstiklâl Savaşı'na bütün varlığı ile katılan Mehmet Akif Ersoy,  bu savaşa iştirak edenlerin duygu ve inançlarına bizzat sahip olduğu için, onlara en iyi tercüman olmuştur. Şiiri söyleyen Akif olmakla beraber, aslında o, kendi beni ile birleştirdiği Türk milletinin duygu ve inancını dile getirir. Burada Akif'in yaptığı, o yıllarda en olgun seviyeye ulaşan şiir kudretiyle bu ortak imana, bütün milletin benimseyebileceği bir şekilde üslûp ve ifade vermek olmuştur.
Mehmet Akif, Ankara’daki günlerini Taceddin Dergâhı’nda geçirirken, Garp Cephesi Kumandanlığı askerleri şevklendirecek bir marş yazılmasını arzu etmiş ve Eğitim Bakanlığı bu hususta bir yarışma düzenlemiştir. Kazanacak şairimize para ödülü verilecektir. Yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Fakat bunlar arasında, mücadele şuurunu istenen idrak seviyesinde ve istenen belâgatte işleyen şiir yoktur. İstiklâl mücadelesini ebedileştirecek mısralar, ancak mukaddes değerler uğruna yapılan mücadelenin ruhunu taşıyan ve bunu bütün benliğinde hisseden bir kalemden çıkabilirdi. İlk akla gelen Mehmet Akif’ti. Bakan Hamdullah Suphi, Mehmet Akif ‘in marşa ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenince şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini ve yarışmaya katılmasını belirtir: Bunun üzerine zafere en fazla inanmış ve bu inancı her fırsatta dile getirmiş olan Akif, İstiklâl Marşı mücadelesini abideleştiren şiiri yazmaya başladı. İman ve ümit Akif’e marşı yazdıran iki temel güçtür. Taceddin Dergâhı’nda bir gece yarısı yaşadığı his yoğunluğu esnasında, rivayetlere göre bir kalem aramış, bulamayınca da eline geçirdiği bir çiviyle bağımsızlık heyecanının doruk noktasına çıktığı mısraları, hemen kaydetmek telaşıyla duvara kazımıştır:
 “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
 Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!
 Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.
 Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Paltosu olmayan Akif kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklarına iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan “Darülmesai “ ye bağışlar.
İstiklal savaşımızı ve o günün şartlarını asla unutmamalıyız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder